top of page

Sevgili Türk Edebiyatı okurları, 

Toprağa düşen cemrenin gönüllerimizde de sevgi tohumlarını yeşertmesi dileğiyle Ramazan Bayramınızı kutluyor, bayramın Türk ve İslam âleminde hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Bu ay sizleri Türk Mitolojisi dosyamızın ikinci bölümüyle selamlıyor, kadim Türk mitolojisinin tarihimize, edebiyatımıza, inançlarımıza, sanatımıza yansıyan izlerini sürmeye devam ediyoruz. Ayrıca doğumunun 100. yılı olması hasebiyle Türk sinema ve tiyatrosunun usta ismi Sadri Alışık’ı, özel bir bölümle yâd ediyoruz.
Mitoloji dosyamızın ilk makalesi Orhan Yazıcı’ya ait. Yazıcı, Türklerin hükümdarlık meşruiyetinin temelinde Tanrı’dan gelen “kut” kavramının yattığından ve bu kutun, hükümdarın düzenini sağlama, adaleti tesis etme ve halkın refahını gözetme görevlerini sembolize ettiğinden bahsediyor. Mehmet Aça, Şamanizm inancına göre kamların ruh ve tanrılarla iletişim kurarak insanları iyileştirdiğine, kehanet bildirdiğine ve dinî törenlerde başat rol oynadıklarına değiniyor. Mustafa Karabulut, Ziya Gökalp'in şiirlerinde yer alan kadim Türk sembollerinden ve mitolojik ögelerden bahsediyor. Karabulut; Gökalp’in Bozkurt, gök, dağ ve su motiflerini kullanarak, millî bilincin güçlenmesine katkı sağladığını belirtiyor. Şule Gümüş, Türk mitolojisinde evrenin, doğanın ve toplumsal hayatın düzenlenmesinde koruyucu iyelerin önemli bir yeri olduğuna ve bu inanışın İslam’ın kabulüyle birlikte pir, evliya inancına dönüşerek varlığını sürdürdüğüne değiniyor. Muharrem Kaya, mitolojik kaynaklara göre dünyanın yaratılışında beş temel unsurun bulunduğunu ve bu unsurların Türk mitolojisinde nasıl işlendiğini anlatıyor. Nursel Balcı, Türk halı ve kilimlerinde yer alan ejder, yılan, kartal, horoz, kuş ve hayat ağacı gibi mitolojik motiflerin, geçmişle günümüz arasında kültürel bir köprü oluşturduğunu belirtiyor. Dursun Ali Tökel, divan şiirinin mitolojik arka planının doğrudan Şehnâme’den alındığı yönündeki görüşleri sorguluyor. Tökel, divan şairlerinin kullandığı mitolojik göndermeler ile Şehnâme’deki unsurlar arasında belirgin farklılıklar olduğunu, bu nedenle mitolojik imge ve benzetmelerin yalnızca Şehnâme’den değil, diğer kaynaklardan da beslendiğini ifade ediyor. Genç Osman Geçer, I. Dünya Savaşı’nda esir düşen Türk askerlerinin, Krasnoyarsk'ta yayımladıkları Vâveylâ gazetesinde yer alan "Turgut Çavuş yahut Türk Sadakati" adlı tiyatro eserini gün yüzüne çıkarıyor. Geçer, bu piyesin Türk milletinin vatan sevgisini, kahramanlık ruhunu ve esaret altındaki metanetini yansıtan tarihî bir belge olduğunu söylüyor. Türker Eroğlu ise yazısında Abdalların tarihini mercek altına alıyor. Eroğlu; abdalların dervişlik, ozanlık, âşıklık gibi farklı adlarla anıldıklarını belirterek Türk halk müziğinin can damarları olduklarını ifade ediyor.  Efrasim Yıldırım, Ömer Lütfi Mete’nin daha önce yayınlanmamış bir şiirini okurlarımızla paylaşıyor. Nuri Sincanlı, şehirlerin yalnızca fiziksel yapılar değil; tarihî, kültürel ve sosyal hafızalarıyla kimlik kazanan medeniyet unsurları olduğunu belirtiyor. Günümüzün plansız kentsel yenileşme ve yapılaşma uygulamalarının, şehrin mahalle ve semt dokusunu yok ederek aidiyet duygusunu sarstığını; şehirlerin ruhsuzlaştığını, mankurtlaştığını dile getiriyor. 
Sadri Alışık'ı andığımız bölümün ilk yazısında Sadri Alışık’ın tiyatroya olan tutkusu, gizlice gittiği Halkevi kursları, türlü zorluklara ve engellere rağmen tiyatrodan sinemaya uzanan kariyeri ve Türk toplumu için nasıl unutulmaz bir sanatçı hâline geldiği anlatılıyor. Kerem Alışık ise babasını andığı yazısında Sadri Alışık’ın sıradan bir sanatçı olmadığını belirterek, babasını hayatı kendi raconuyla yaşayan, vefalı ve samimi bir insan olarak resmediyor. Mehmet Konuk ise Sadri Alışık’ı yalnızca bir Yeşilçam yıldızı olarak görmenin doğru olmadığına değinerek Sadri Alışık’ı hem güldüren hem de hüzünlendiren unutulmaz bir sanatçı olarak aktarıyor. Nedim Saban ise Sadri Alışık Kültür Merkezinin Türk tiyatrosu için önemine dikkat çekiyor. Ayrıca Sadri Alışık ve Çolpan İlhan’dan başlayan sanat birikiminin, Kerem Alışık ve onun öğrencileriyle birlikte kuşaktan kuşağa aktarılmaya devam ettiğini söylüyor. Zöhre Demir ise soygun sırasında bir kıza âşık olan Hüseyin’in, trajikomik hikâyesini ironik bir dille aktarıyor. 

Türk Edebiyatı Aylık Fikir ve Sanat Dergisi Sayı: 618 Nisan 2025 Kolektif Türk E

₺244.00Price

1000 TL Üzeri Sepette %7 İndirim

Quantity
    Akıl En Büyük peygamberdir
    AKIL.jpg
    bottom of page