top of page

Bedri Gencer'in Devlet Gevezeliği Üzerine...

Düşük faizcilerin, milli piyangoyu meşru gören otoritelerin, kadının bedeni satıldığında ondan vergi alan otoritelerin yanında olan Bedri Gencer, siyasi duruşunu kaybettiğinden aslında bir hiçtir.



Akıl En Büyük Peygamberdir
Bedri Gencer'in Devlet Gevezeliği Üzerine...

İnsanların kendilerinin organize ettiği tüm yapılar, insanın egemenliği altındadır veya olmalıdır. Bu yapılara insanı aşan “aşkın” bir değer yüklemek onları adeta putlaştırmaktır. Putlaştırma serüveninde insanların kolektif bir yapılanması olan devletlerin, tapınmaya en yatkın kurum olduğunu söylemeliyiz. Zira devletler, ortak insan gücünün bir yansıması olduğu için genellikle bireyler, devletler karşısında kendilerini güçsüz hissederler ve bu güçsüzlük onların tapınmasına zemin hazırlar. Güçsüzlük-güç kaba sınıflandırmasını “makul” zemine çekmek içinde genellikle devletin “kutsal” bir formu olduğu propagandasını hem devleti yönetenler hem de devlete tapanlar yaymaya çalışır.


Devlet, herhangi bir siyasi rejimin belirli bir toprak parçasında insanlara hükmeden kurumdur. Kavramın özünde “güç” kavramı belirgin bir öneme sahiptir. Güç devlet için olmazsa olmaz şarttır ve bu gücü şekillendiren devletin siyasi rejimi veya dinidir. Devlet, kendinden menkul bir dine sahipse ve güç kullanma konusunda sadece kendisini merkeze alıyorsa artık o devlet, “tanrılaşma” iddiası taşımaktadır. Devletin yöneticilerinin her yaptığı değişik mantık oyunlarıyla “makulleştiriliyor” ve nihai doğrunun adresi olarak gösteriliyorsa bu anlayışa sahip olanlar artık devlete tapıyor demektir. Somut bir örnek verelim.

2021 yılında AK Parti hükümetinin düşük faiz yüksek kur politikası sonrası döviz fiyatları yükselmiş ve enflasyonda son yirmi yılın rekorları kırılmıştır. Bu durumun halkta ve muhalif çevrelerde huzursuzluğa sebep olduğu malum. Huzursuzluk karşısında AKP, "ekonomik savaş" içerisinde olduğunu ilan etmiş ve döviz fiyatlarındaki artışın dış kaynaklı saldırı olduğunu ifade etmiş ve düşük faiz politikasının temel referansının İslam Dininde yer alan faizin haramlığına dayandığını iddia etmiştir. Hiçbir paradigma değişimine gitmeden döviz-faiz sarmalı içerisinde faizi düşürerek ekonomik savaş ilan ettiğini iddia eden AKP, ülkenin değerlerini oldukça düşürmüş ve ihracat adı altında ülke kaynakları içten dışa transfer edilmeye başlanmıştır. Düşük faiz politikasının İslam'a dayanması da anlamsız zira düşük faizin ölçüsü olmadığı gibi İslam Dini faizin tamamını haram kılmıştır.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti Demokratik-Laik bir devlettir ve devletin kanunlarını kısmen dahi dine uydurmaya çalışmak anayasal suçtur. Bu manada Türkiye ne İslam Devleti'dir ne de İslam ülkesidir. Hanefi Mezhebine göre İslam'ın uygulanmadığı toprak parçaları İslam Ülkesi vasfında değillerdir. Kaldı ki anayasada müslümanların hukuku bile tanınmamış ve müslümanlar devletin asli unsuru olarak kabul edilmiştir. Müslümanların azınlıkların sahip olduğu haklara sahip olmadığı (cemaatleşme, kendi okulunu kurma gibi) bilinmektedir. Meselenin bir diğer noktası da şudur. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti'nin de devamı değildir. Bu sadece yönetim şeklinin değişmesiyle de alakalı değildir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, şeriatı lağv etmiş ve laikliğe geçmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'ni Osmanlı'nın devamı olarak gören ve gösteren yazarlar, ya oldukça romantik veya cahil kimselerdir.


Yazar Bedri Gencer, "niçin devletimin yanındayım" sorusuna karşın Star Gazetesi'nde yer alan "Devletin Bekası Uğruna" yazısını referans göstermiştir. Yazıda yazarın kafasının oldukça karışık olduğu ve herhangi bir siyasi paradigmaya sahip olmadığı çok net anlaşılıyor. Oldukça karışık ve bağlamları kendi keyfine göre kurgulayan yazara göre Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti'nin devamıdır ve devlet Osmanlı'dan bu yana iç ve dış tehditlerin baskısı altındadır. Bu konudaki haklı itirazlara karşı da Bedri Gencer; "Ansiklopedik devlet-hükümet ayırımı bilgisiyle bilgiçlik taslayanlar Osmanlı'da darbelerin hedefi hükümetti Türkiye'de dış destekli kalkışmaların hedefi devlettir" gibi saçma sapan bir itiraz yöneltmiştir. Ansiklopedik veya kavramsal itirazları ciddiye almayan birisini ciddiye almak mümkün mü? İşte bu durum kelimenin tam anlamıyla devlete tapmaktır.


Çünkü devlet meselesinde kavramsal açıklamaları bile gereksiz gören, burun kıvıran Bedri Gencer, referans noktasından mahrumdur. Oysa devleti insan kurmuştur ve devlet, insanın egemenliği altında olması gerektiği gibi insanın dahi bir üst referans noktası olması gerekmektedir.


İslam Fıkhındaki dar kavramından habersiz olan Bedri Gencer, son dolar kuru atakları sonrası düşük faizden yana olduğunu da zımnen ifade etmiştir. Pek tabii ki devletin genelevlerinden vergi alması, milli piyango ile halkı ile kumar oynaması da meşrudur. Dolar kuru atakları sonrası milletin değil laik devletin bekçiliğine soyunan din adamlarına eskiden Belam denirdi. Zira daima devletten lazım olduğunda İslam'dan, popülerlik satmak istediği zaman milletten olan kimseler âlim iseler ilme ihanet edenlerdir.


Hayatın mihveri iman ve siyaset etrafında döner durur. Bu sebeple siyasi duruşu olmayan kimselerin aslında siyasi duruş ve güç sahipleri tarafından şekillendiğini söylemek mümkün. Popüler bir örnek verelim...


AKP'nin gündeme getirdiği düşük faiz, yüksek kur politikası çerçevesinde ekonomik kurtuluş savaşı teorileri gündeme gelmiştir. Gündemde olan bu tartışmada Erdoğan'ın politikalarına eleştiri yöneltenler mandacı ekonomist ilan edilmiş ve muhafazakâr çevreler gelen eleştirilere karşı "devletimin yanındayım" sözleriyle sosyal medyayı inletmiştir. Hâlbuki yüzeysel bir bakışla baktığımız zaman bile tarafların tamamı faizcidir. Bir taraf, küresel çapta faizci diğer taraf ise yerel. Kaldı ki devlet, ekonomik tüm işleyişlerde (tabandan tavana) faizi meşru bir gelir kapısı olarak kabul etmiştir.


Kendisini müslüman olarak niteleyen Bedri Gencer, düşük faiz bahanesiyle devletinin yanında olduğunu ilan eden kimselerden. Mürekkep yaladığı için çeşitli çevrelerde ciddiye alınan Bedri Gencer, düşük faizin yanında olarak aslında olması gereken siyasi duruşundan da vazgeçmektedir. Zira İslam'ın siyasi hükümleri, devleti bağlayıcı kanunları, ülke tasnifleri mevcuttur. Bedri Gencer, yerel faizcilerin yanında olduğunu ilan ederek İslam'ın siyasi hükümlerini reddeden pozisyona geçmiştir.


Evet, siyasi duruşunuz olmazsa siyasi duruş sahiplerinin ve güç sahiplerinin hizmetine girmek zorundasınız. Vazifeniz ise Nemrud'un ateşine çer çöp toplamaktan öteye geçemez. İslam'ı saf bir şekilde yaşadığını iddia edip siyasi duruşu olmayan herkesin düşeceği yer Bedri Gencer'in düştüğü çukurdur.


İslam her şeyden ve herkesten öte Allah'ın otoritesine boyun eğme faaliyetidir. Allah'ın hükmüne aykırı hüküm ne olursa olsun, kimden gelirse gelsin müslüman en azından kalben bu hükümleri reddeder. Bu konuda müslümanın velayeti sadece ve sadece kendisine aittir. Zira Peygamberimiz (sav); "Allah'a isyan hususunda mahlûka itaat yoktur" buyurarak bireysel bir sorumluluğun sınırını çizmiştir. Allah'a rağmen birisi varım diyorsa müslüman kalbi çok rahat bir şekilde o gücü reddeder.


Müslümanların siyasi amacı Allah'ın indirdiği hükümleri yeryüzünün tamamına egemen kılarak adaleti sağlamaktan ibarettir. Asla başka güçlerin kanunlarıyla şekillenmiş devletleri ve otoriteleri kabul edemez müslüman. Müslümanların siyasi amacına giderken şartlar zor olabilir, zorluklar karşısında hiçbir şeye gücü yetmez hale de gelebilir. Kaldı ki hiçbir insan, gücünün yetmediği herhangi bir şeyle mükellef değildir. Bir şeyi değiştirmeye gücümüzün yetmemesi, o şeyi tasdik etmemizi gerektirmez. Diyelim ki felç olduk, dilimiz de tutmaz oldu yine de Allah'ın hükmünü reddeden kuruluşlara kalben sahip çıkamayız.


Düşük faizcilerin, milli piyangoyu meşru gören otoritelerin, kadının bedeni satıldığında ondan vergi alan otoritelerin yanında olan Bedri Gencer, siyasi duruşunu kaybettiğinden aslında bir hiçtir. Bilgi sahibi olmak akıl dışı otoriteleri meşru görmeyi gerektirmez. Hele Ehl-i Sünnet adına gayr-i şer'i devletleri aklamaya çalışanların hak edecekleri tek sıfat vardır: Belam. Ve Belamlar ahirette Nemrutlarıyla beraber ateşe gireceklerdir.


Müslümanlar, kimse onlara tabi olmasa bile öncü varlıklardır. İnsanların önündedir onlar. Pek tabii ki bu kendi adlarına değil. Ama Allah'a boyun eğenlerin başkalarına boyun eğmesi akıl alır bir şey değildir. Tekrar ediyorum. Müslüman öncüdür. İnsanların arkasına geçmez. İnsanları Allah'a davet eder ve kimsenin de davetine uymaz.


 
 
 

Comments


bottom of page